Çocukluğumdan Havacılık Aşkım
Ben küçükken, kiracı olduğumuzdan Malatya’da birçok evde oturmuştuk. Ama bir tanesi vardı ki hafızama kazınmıştı sanki. İki katlı kagir bir bina ve bahçeliydi. Tuvaleti de dışarıda, bahçeye dış kapıdan girişte hemen soldaydı. Cezalandırdığında babam bizi oraya kapatırdı, o yüzden yerini iyi anımsarım. Hele bir gün de şiddetli bir depremle, masanın üzerindeki alüminyum sürahinin devrilişi ve babamın sakince ben yatıyorum deyip, dışarıya bile çıkmadığını çok net hatırlıyorum. Annem, kardeşlerim ve komşular saatlerce dışarıda kalmamıza rağmen babam hiç yataktan bile çıkmamıştı. Ev sahibimiz ise ermeniydi. Adamın adı kirkor ama karısının ismini hatırlamıyorum. Yaklaşık beş yaşlarındaydım. Bir suç işlediğimizde rahmetli babam bize kızar ya da döverse, bahçenin içinde elim arkada duvara yaslanır öylece gökyüzüne bakardım. Kırlangıçları seyrederdim. Uçarlar uçarlar uçarlar bazıları da gelip çatımızın kenarına yaptıkları yuvalarına girerlerdi. Onları o kadar çok seyrederdim ki anlatamam. Demek ki bir o kadar da babam bize kızar ya da dövermiş.
Yaklaşık bir hafta boyunca hemen her gün gördüğüm bir rüyamı babama anlatmıştım o zamanlar. Tahtadan küçük bir uçak yapıyor ve onunla uçuyordum her gece rüyamda. İçine oturabildiğim kadar genişlikte bir kabini olan ve de ikişer metre uzunlukta kanatları vardı. Sanki t-37 tweety’nin kopyasıydı. İnanılması güç olan o zaman ben nereden görmüş olabilirdim ki bu uçağı hayal edeyim de rüyamda yapayım. Babama defaten bu rüyalarımı anlattığımda, elini başıma koyar “büyüyünce ne olacaksın oğlum” der, ben de ona “pilot” derdim. Bana olan bakışlarının ne anlam taşıdığını o zaman değil ama şimdilerde çok iyi anlıyorum elbette.
O günlerde bazen de; önce bir uğultu ile motorlarının sesini duyduğum, ardından da heybetli gövdesi ile bir uçak geçerdi. Hemen her zaman aynı istikamete gider gibi gelirdi bana. Her sesini duyduğumda aynı tarafa bakar ve gerçekten de oradan geldiğini görürdüm. Evimizin neredeyse üzerinden ve nispeten alçak irtifadan geçtiğinden o uçağın çizgilerini, silüetini kafama kazımışçasına ezberlemiş ve benimsemiştim. Sağ yandan gelip soluma doğru giden, açısal olarak ve yükseklik bakımından tıpatıp aşağıda internetten indirdiğim bu resim hatıralarımı tanımlayabilmektedir
Hava teknik okullarına girip, o zamanlar henüz faal olan Gaziemir meydanında uçan c-47’leri gördüğümde “evet işte bu o” dediğimi hatırlar gibiyim. Ve kendimi bir garip hissetmiştim. Özellikle sabah saatlerinde atlayış yapan paraşütçü ağabeylerimizi, onların paraşüt katlama seslerini, havalı kıyafetleri ile mağrur yürüyüşlerine bakarak özeniyor ve o okulda olmanın onurunu yaşıyordum. Bakım okulunun arka tarafında kal edilmiş bir beyaz uçak vardı. Onun yanına ilk gidişimde, ona dokunmak ve içine binmek, kokpitine girmek beni inanılmaz heyecanlandırmıştı. Daha sonraları gerek kargo gerekse vıp modellerine, intikaller ve görevlere giderken birçok defa, saatlerce bindim ve o uçakla uçmanın keyfine, zevkine sonuna kadar vardım. Meslekte geçen onca yıllardan sonra emekli olup, havacılığa, sevdiğim, aşık olduğum işime devam ederken bile bu uçak beni hep etkilemekte ve heyecanlandırmaktadır.
Ticari havayolu pilotluğu eğitimini bitirip brövemi aldığımda da rahmetli babamın mezarı başında elimi toprağının üzerine koyarak “işte baba” dedim ve demir kartalı bıraktım.
Henüz üstçavuş rütbesindeyken kaybettiğim o insanın yaşayıp bu günlerimizi görmesi için neler vermezdim. Benim yaşamımda “keşke” hiç olmamıştır… ama….
Fikri bulanık
(E) Hava Astsubay
Koordinatör pilot
Betaz havacılık