
YORGUNLUK, UYKUSUZLUK VE UÇUŞ EMNİYETİ
Yorgunluk “yeterli dinlenme ve yenilenme imkânı olmaksızın uzun süreli / monoton, veya kısa süreli / yoğun fiziksel ve zihinsel aktivite sonucu kasların ve beynin çalışma kapasitesinin ve veriminin azalması hali” olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamada, İngilizcedeki “tiredness, exhaustion, fatigue” kavramlarının Türkçede pek ayrışmamış ve sıklıkla tek bir “yorgunluk” sözcüğüyle karşılanmakta oluşu bir eksiklik olarak görünmektedir. Daha doğru bir yaklaşım, “yoğun bir işin yapılması sırasında beceri ve karar verme işlevlerini azaltan durumu” yorgunluk terimiyle; “iş sonrasındaki işlev göremeyecek hale gelme durumunu” ise bitkinlik, tükenme sözcükleriyle ifade etmek olsa gerektir. Yorgunluğun ölçümüne yarayan objektif parametreler şunlardır: Kan, idrar ve tükürükte katekolamin, kortikosteroid, sodyum, potasyum düzeyleri; kalp atımı, EEG, uyarılmış potansiyel, galvanik cilt cevabı, pupilla çapı ölçümü, ses frekans analizi… Ancak kişisel ve motivasyonel farklılıklar, görecelikler vs bu anlamda standart ölçüm ve sayısal değerler ortaya koymayı imkânsız hale getirmektedir. Yani yapılan işin miktarı, çalışılan süre, vs bir anlam taşır; ama gene de yorgunluk büyük ölçüde subjektif ve göreceli bir kavramdır. Yorgunluk sınıflandırmasını da; akut - kronik ve fiziksel - zihinsel olmak üzere 2 biçimde yapmak daha uygun gibi görünmektedir. Akut ve fiziksel yorgunlukta, kaslarda laktik asit birikimine bağlı ağrı ve fonksiyon bozuklukları olur ve belirli süre istirahat etmekle semptomlar düzelir. Fakat kronik ve birikici yorgunlukta düzelme daha uzun zaman alır; çünkü kronik yorgunluk, çoğunlukla psikolojik ve zihinsel bozukluklarla ve stres birikimiyle iç içedir ve bunlar da kısa dinlenmelerle düzelmez. Kronik yorgunluk, yıllar boyu birçok travmaya maruz kalıp, iç dokularında tahribat olduğu halde dıştan sağlam gibi görünen, fakat umulmadık anda kırılıveren sert cisimlerin “metal
yorgunluğu” olarak isimlendirilen durumlarına benzer.
Havacılıkta Yorgunluğun Nedenleri, Belirtileri ve Sonuçları: 2003 yılında Trabzon’da dağa çarpan Ukrayna uçağı pilotlarının 30 saattir dinlenmeden uçtukları basında yer aldı. Yak-42D tipi uçak Afganistan’da görev yapan İspanyol Barış Gücü askerlerini Madrid’e götürmekteydi. Pilotlar Trabzon havaalanına inecekleri sırada yüksek kalmışlar, pas geçmek için seyrüsefercinin kuzeye dönme talimatını güneye dönme biçiminde uygulamaları yüzünden dağa çarpmışlar ve 75 kişinin ölümüne neden olmuşlardı. Buna karşılık 1974 Kamboçya harekâtında ABD Hava Kuvvetleri nakliye pilotları aylık maksimum uçuş süresinin hemen hemen 2 katı uçuşu kazasız olarak gerçekleştirilmişlerdir.
Uçuş emniyeti için yorgunluk daima bir tehdit unsuru olmuştur. Amerikan Ulusal Taşımacılık Güvenlik Kurulu (NTSB) raporuna göre, havacılıktaki ölümlü kazaların %15-20’sinde yorgunluk sorumlu tutulmaktadır.
Havacılıkta yorgunluğa yol açan (veya arttıran) etmenler şunlardır: Hipoksi, G. kuvvetleri, ısı ve basınç değişmeleri, vibrasyon, gürültü, kötü hava koşulları, uçuş programlarındaki düzensizlikler, uzun ve monoton uçuşlar, kalkış-iniş gecikmeleri, emergency durumlar, jet-lag, vardiya değişimleri, uykusuzluk, kondisyon azlığı vs ama yorgunluğu arttırmada belki bütün bunlardan daha önemli olanı, psikolojik streslerdir.
Yorgun bir insan huzursuz, sinirli ve iştahsızdır; nükte yeteneğini kaybeder. Böyle bir uçucunun kuvvet, beceri ve zamanlama hataları yapması, bellek kusurları göstermesi, yanlış kararlar vermesi... Sonuçta, mürettebat ve yolcuları bir uçuş kazasının kurbanı haline getirebilir. Uçuş kazası olmasa bile, yorgunluğun performans azalmasına yol açtığı kesin bir bulgudur. Bir araştırmada nakliye uçaklarındaki kazaların %56’sının, uçuşun en yorgun olunan son %15’lik bölümünde meydana geldiği anlaşılmıştır. ABD’de yapılan başka bir araştırmada pilotların %93’ü yorgunluğu uçuş emniyeti için çok önemli bir faktör olarak nitelemişlerdir. 1992 yılında Kuzey Irak üzerinde gözetleme uçuşu yapan
pilotların da %82’si yorgunluğu bir risk unsuru olarak görmüşlerdir.
Uykusuzluk, yorgunluğa neden olan ciddi uçuş emniyeti sorunlarından bir başkasıdır. İnsanlar 100 yıl önce yaşayan atalarından yaklaşık 1 saat daha az uyumaktadırlar. 2 saatlik bir uyku kaybı bile dikkat ve performansta önemli düşüşe yol açabilir; reaksiyon zamanı uzaması, uyanıklık azalması, bellek bozuklukları yaratabilir. 1986 yılındaki Challenger uzay aracı kazasında, büyük ölçüde çalışanların uykusuzluğu sorumlu tutulmuştur. Yorgun ve uykusuz personelin kendilerinin de fark edemedikleri 1–2 saniyelik mikro uykuların çok riskli olduğu bildirilmekte; mikro uykuda geçen 1 sn. içinde uçağın 400 ft. mesafe kat etmesi, özellikle alçalma ve iniş periyodunda çok önemli sayılmaktadır. Uykusuzluk uyuşturucu bir ilaç gibidir. Gece yarısından sonra 02–06 saatleri arasında, sanki kanda % 0.09 oranında alkol varmış gibi bir uyuşukluk oluştuğu, keza öğleden sonra 14–16 saatleri arasında da yorgunluk, uykululuk, mikro uyku ve hata artışları görüldüğü; bunların da her tür kazaları arttırma potansiyelinde olduğu rapor edilmiştir. Bir gece uyumamak hata oranını 4–10 kat; 1 hafta boyunca gecede 2–3 saat uyumak ise 3–5 kat arttırmaktadır. Kıtalararası uçuşlarda ortaya çıkan jet-lag ve vardiya değişimlerinde görülen shift-lag, sirkadien ritim kaymaları yoluyla yorgunluk ve performans azalması yaparak, uçuş emniyetini olumsuz yönde etkileyen durumlardır.